Adap kızları Mokokolar'a karşıAdap kızları ile Mokoko erkeklerinin mücadelesini anlatan gençlik komedisi 'Adap-ı Muhaşeret', gerçek bir hikâyeden yola çıkıyor. Genç oyuncular Yıldız Asyalı ve Bora Akkaş'a göre filmin muadillerinden farkı her şeyin doğal olması.
İSTANBUL - Emre Akay’ın yönettiği gösterimdeki ‘Adab-ı Muaşeret’ filmi, 29 Şubat Lisesi’nde Zeynep’in başını çektiği Adap kızlarıyla, Eko’nun önderliğindeki Mokokolar’ın çekişmesini konu alan, içinde aşkı, kavgayı, hırsı, birlik beraberliği de barındıran samimi bir gençlik komedisi. Radikal’in sinema eleştirmeni Uğur Vardan’ın da “Son zamanlarda çekilmiş en düzgün gençlik filmi” olarak nitelendirdiği ‘Adab-ı Muaşeret’, gerek içtenliği gerekse doğal oyunculuklarla fazlasıyla ‘bizden’ olduğunu hissettiriyor. Filmin başarılı genç oyuncuları Yıldız Asyalı ve Bora Akkaş’la, benim de liseyi bitirmek üzere olduğum şu günlerde biraz lise ve gençlik üzerine keyifli bir söyleşi yaptık.
Projeye seni Zeki Demirkubuz önermiş galiba Yıldız? Demirkubuz’u nereden tanıyorsun?
Yıldız Asyalı: Aslında projeye dahil olmam hem ajansla alakalı hem de Zeki ağabeyle. O, ‘Yıldız’la görüşün’ demiş bu rolle ilgili. Bir proje için görüşmüştük daha önce, oradan tanışıyoruz.
Bora sen nasıl katıldın projeye?
Bora Akkaş: Yönetmen Emre Akay’la daha önce bir projeye başlar gibi olmuştuk. Zaten aklındaymışım.
Filmin hikâyesi gerçek bir olaydan alınmış sanırım...
Yıldız: Evet. Kocaeli Anadolu Lisesi’nden bizim yapımcımızın eşi Adab-ı Muaşeret’in, yani kızlar çetesinin başıymış. Hikaye aynen film oldu.
‘Adab-ı Muaşeret’in diğer gençlik filmlerinden farkı nedir?
Yıldız: En büyük fark zaten Kocaeli Anadolu Lisesi’nde böyle olayların yaşanmaş olması.
Bora: Çoğu gençlik filminde dejenere, gençleri avlamaya çalışan aptal komedi tarzı var. Bizim filmimizde öyle değil. Bel altı espriler yok. Yani hem erotik olarak söylüyorum hem başka açıdan. Daha saf duygular var.
Yıldız: Evet, çok doğal, oyunculuklar da. Karakterler de öyle ve anlatılan hikayeler. 7’den 70’e her yaştan insan kendinden bir şeyler bulabilir bu filmde.
Peki neden gençler bir gruba dahil olma ihtiyacı duyuyor? Mesela sen grubun liderisin ve kızlar sana biraz da bağımlı.
Yıldız: Bu biraz güç sağlamakla alakalı. Kızlar benim himayem altında diye bir şey yok. Mesela Zeynep kuralları çiğniyor. Sanki tüm kızlar lidermiş gibi oluyor. Genelde oluyor ama bu.
Bora: Sonuçta bir kimlik arayışı içerisindeler.
Çete deyince kaba kuvvetle her işini halleden, zararlı bir grup geliyor insanın aklına. Ama buradaki iki grupta da farklı bir şeyler var.
Yıldız: Tabii örnek olmaya çalışıyorlar zaten. Aykut’a filmde izlettiğim Adab-ı Muaşeret’in tarihçesi var mesela, nesilden nesile geçiyor.. O gruba girmek bir prestij. Zaten ilgiç olan gençler, en deli çağlarında 17 - 18 yaşında bunu dengelemek ve doğru düzgün davranabilmek için Adab-ı Muaşeret ismini koyuyorlar kendilerine. Kızlar o yaşlarda kendi içlerinde bir takım kurallar koyarak çeteleşiyorlar.
Bora: Tabii çeteleşme de değil. Gruplaşma aslında, birlik, beraberlik hepsi...
Yıldız: Ayakta kalabilme mücadelesi dışında onların kendi kendilerini yetiştirme çabaları söz konusu.
Ama bunu yaparken filmde insanları kullanmaktan ve kötülük yapmaktan da çekinmiyorlar. Kopya çekmek için iki kıza zorla etek parçası diktirebiliyorlar.
Bora: Evet işte, filmde Adab-ı Muaşeret kızlarının en son eleştirilen yönü o olacak zaten. Onlara miras kalan şey buraya gelene kadar değişmiş. Yani Adab-ı Muaşeret ilk kurulduğunda böyle değilmiş. Zeyneplerin zamanına kadar bir deformasyona uğruyor.
Yıldız: Şimdi bir de hırs var tabii. Erkeklere karşı hırs. Yarışmayı kazanmak zorundalar. Başka yolu yok!
Filmdeki öğretmenler çok ilginç karakterler. Sizce öğretmenler bu kadar tuhaf yaratıklar mıdır?
Yıldız: Evet.
Bora: Tabi, çok farklı öğretmenler var.
Yıldız: Var, konservatuarda bile var gerçekten, hepimiz şahit oluyoruz.
Bora: Ben de çok gördüm. Tabii birazcık komedi bu birazcık abartmışlar. Kesinlikle var bence böyle öğretmenler.
Yıldız: Bir edebiyat öğretmenimiz vardı bahar geldiğinde biz bayılırdık ona çünkü ‘Ahh aşkk’ diye başlardı şiirler okumaya. Tersi de olur...
Filmin sonunda yarışmanın ardından Aykut ve Zeynep’in kavuşması biraz geri planda mı kaldı dans bölümüyle?
Yıldız: Çünkü önemli olan sadece bir aşk hikayesi değildi bu filmde.
Bora: Film zaten birden çok şeyi anlatıyor. Liseli biri izlese Yıldız’ın, benim veya başkalarının birbirine yaptığı eziyeti görüyorsa biraz kendine gelebilir.
Yıldız: Bu olaylar ergenliğin vermiş olduğu o popüler olma isteğinden kaynaklanıyor, yoksa niyetler iyi.
Hasibe Eren senin oyuncu koçluğunu yapmış galiba Bora?
Bora: 1999’da sınavla Şehir Tiyatroları’nın çocuk, genç eğitim birimine girmiştim. Hasibe Eren hocamdı. Beş sene boyunca Şehir Tiyatroları’nın bünyesinde kaldım. Tamamen beni oyunculuğa hazırlayan, doğru yönlendiren, her konuda yardımcı olan Hasibe Eren’dir. Bu filmde de öğretmen zaten, hem filmde hem sette öğretmenliğimi yaptı. Çoğu işte beraber çalışmamız çok büyük şans oldu benim için. Sonra da o zaten bana hep yardımcı oldu, hep düzeltti, dikkat etmem gereken yerleri söyledi. Hala yapmaya da devam ediyor.
Rol aldığın film ve ödüllerinden bahseder misin biraz?
Bora: 2000’de Danimarka-Türkiye ortak yapımı ‘Gönlümdeki Köşk Olmasa’ diye bir filmde oynadım. O filmle Altın Portakal aldım. Ardından Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği’nden umut veren genç oyuncu ödülü aldım. ‘Küçük Kıyamet’ filminde de rol aldım.
İnternette Dogabora adlı rapçi de kendisidir deniyor senin için, müzikle de mi ilgileniyorsun?
Bora: Sadece arkadaşlarıma destek amaçlı birkaç bir şey.. Biz bir yarışmaya katıldık. Yarışmada ikinci olduk. Aslında ben çocukluğumdan beri bas gitar çalıyorum. Grubum vardı sahneye çıkıyorduk Beyoğlu’nda. Sonra dağıldık, şimdi sadece dinliyorum. Yani yok öyle bir şey. İnternet çok farklı bir güç önüne geçmek mümkün olmuyor.
Yıldız: Düşünsenize benim babam Rüştü Asyalı diyorlar. Alakası bile yok. Nereden çıktıysa herkes bunu söylüyor.